I. Süleyman veya Kanuni Sultan Süleyman (Osmanlı Türkçesi: Süleyman-ı
evvel) (d. 27 Nisan 1495, Trabzon – ö. 6 Eylül 1566, Zigetvar), (Divan
edebiyatı’ndaki adıyla Muhibbi) ya da birçok batı ülkesinde bilindiği
isimle Muhteşem Süleyman, onuncu Osmanlı padişahı ve 89. İslam
halifesidir.
Ayrıca I. Süleyman’ın 10. Osmanlı sultanı olması sebebiyle On numarayı
tamamlayan manasına gelen Saibü’l Aşereri’l Kamilet’de denmiştir.
1520 yılında, I. Selim’in ardından tahta çıktı.
1521′de Belgrad, 1522′de Rodos, 1526′da Mohaç, 1534′de Bağdat ve Tebriz,
1538′de Boğdan’ın tamamı ve Preveze, 1541′de Macaristan’ın tamamı,
1543′de Estergon, 1551′de Trablusgarp, 1553′de Safevi topraklarının bir
kısmı, 1566′da Zigetvar I. Süleyman tarafından fethedildi. I. Selim’den
6.557.000 km2 olarak devraldığı Osmanlı İmparatorluğu’nu, kırk altı
yılda 14.893.000 km2′ye ulaştırdı (Avrupa’da 1.998.000 km2, Asya’da
4.169.000 km2, Afrika’da da 8.726.000 km2 olmak üzere).Zigetvar
fethedilmeden 1 gün önce, 6 Eylül 1566 tarihinde hayatını kaybetti.
45 yıl 3 ay 7 gün padişahlık yaptı. Saltanatının 2745 gününü (7,5 sene)
at sırtında seferlerde geçirdi. 13 büyük seferinde at üzerinde yaklaşık
43 000 kilometre kadar mesafe katetti. 21 eyalet ve 250 sancaktan oluşan
Osmanlı Devleti çok geniş sınırlara ulaştı.
Çocukluk ve gençlik yıllarıI. Süleyman, günümüzde
Türkiye’nin Trabzon şehrinde, 27 Nisan 1495 tarihinde doğdu. Babası I.
Selim, annesi ise Ayşe Hafsa Sultan idi. Yedi yaşında bilim, tarih,
edebiyat, din ve askeri taktikler için İstanbul’da yer alan Topkapı
Sarayı’ndaki Enderun’a gönderildi. Din dersi dışında Karakızoğlu
Hayrüddin Efendi’den tarih, edebiyat ve fen dersi aldı. Özel mesleği
kuyumculuktu. Genç yaşlarda Pargalı Damat İbrahim Paşa’nın arkadaşı
oldu.
Süleyman, Şebinkarahisar ve Bolu Sancakbeyi olarak atanmak istendi.
Fakat Amasya Sancakbeyi olan amcası Şehzade Ahmet bu olaydan
hoşnutsuzluk duydu. Bu sebepten 1509′da, Kırım’da bulunan Kefe
Valiliği’ne atandı. 1512′de babası I. Selim’in tahta çıkmasıyla Manisa
Valiliği’ne atandı. Babası Selim’in 1520′de ölümü üzerine Manisa’dan
İstanbul’a geldi ve tahta çıktı (30 Eylül 1520). Sultan Süleyman’ın
erken bir tanımlaması Venedik elçisi Bartelemeo Contari’nin gelişinden
birkaç hafta sonra elde ediliyordu. Contari;
“O yirmi beş yaşında, uzun fakat sırım gibi ve kibar görünüşlü. Boynu
ince çok uzun, yüzü ince, burnu kartal gagası gibi kıvrık. Gölge gibi
bıyık ve küçük sakalı var. Bunlara rağmen hoş çehreli. Derisi solgunluğa
meyilli. Çalışmaya düşkün, bilgili, mahir bir efendi olacağı söylenir.
Bütün insanlar onun hükümdarlığında iyilik umut ediyor.”
diye ifade etmektedir. Babasına büyük bir cenaze töreni düzenledi ve
Sultan Selim Camii’ni yaptırdı.Yeni padişah Silahdarlara 1000 akçe başiş
verdi gündeliklere 5 akçe zam yaptı. Bütün kimsesizlere 4 akçe dağıttı.
Yeniçerilere 3000 akçe bahşiş verildi. Bir çok para daha verildi. Her
padişah tahta çıktığında cülus bahşişi verirdi. Bu uygulama 18. yüzyıla
kadar sürdü.Süleyman, ceza vermekten de geri durmadı. Kaptan-ı Derya
Cafer Bey ve birkaç silahdar halka zulmettiği gerekçesiyle idam
edildi.Bu yaptıkları onun “Kanuni” unvanını almasında önemli rol oynadı.
Seferler
Canberdi Gazali İsyanıKanuni Sultan
Süleyman’ın padişahlığı sırasındaki ilk isyan I. Selim zamanında Şam
Beylerbeyi olan Melik Eşref ünvanıyla hükümdarlığını ilan eden şam
Valisi Canberdi Gazali tarafından çıkarılmıştır. Vali “Bu oğlancığa
padişahlık nasıl olurmuş göstereceğim, babasından kalan hesabı
ödeteceğim.” diyordu. Memlük Devletini yeniden kurmak için isyan çıkaran
Canberdi Gazali, Mısır Valisi Hayrbay’dan (ö.1522) yardım istedi. Vali
yardım göndermedi.1521 yılında yapılan Mastaba Savaşı sonrası
yakalanarak idam edildi.
Belgrad’ın fethiKanuni Sultan Süleyman padişah olduğunda Macarlar
onu tebrik etmemişti. Macaristan’a Behram Çavuş adlı askeri, II. Layoş’a
gönderdi. Ama öldürülmesi üzerine ilk seferini Belgrat’a yaptı. Kanuni,
Belgrat Seferi’nin ilan ederken söyle demiştir;
Bu, harp demektir! Biz hakareti sineye çekecek kudretsizlerden,
tabansızlardan değiliz. Tez zafer hazırlıkları tamamlansın. Belgrad
Kapısı’nı kırmaya andımız vardır.
İlk önce Ahmed Paşa, 7 Temmuz’da Sabacz (Böğürdelen)i zapt eder. Böylece
sultan ilk fethini gerçekleştirmiş oluyordu. Bu sırada Belgrad’ın
kuşatılması ile uğrasan Piri Mehmet Paşa ise buranın karsışındaki Zemun
Kalesi’ni ele geçirmişti. Bu esnada Ahmed Paşa’nın tesiriyle Belgrad
muhasarasının kaldırılıp Budin üzerine yürünmesi kararını alan Sultan
Süleyman, daha sonra bu karardan vaz geçerek 1 Ağustos’ta Zemun
civarında otağ kurup, kuşatmanın bir an evvel sonuçlandırılması emrini
verir. Belgrad seferi esnasında Osmanlı ordusunda ilk kez filler de
bulunuyordu ki, Lütfi Paşa bunların iki tane oldugunu belirtir.Ardından
Belgrat’ı kuşattı. 1521 yılında Osmanlı Donanması Tuna nehri’den,
Kanuni’de büyük bir orduyla Belgrad’ı kuşattı. Kale komutanı Osmanlı
karşısında dayanamayacağını anlayınca şehri teslim etmek zorunda kaldı.
Böylece Osmanlı, Avrupa’ya yapılacak yeni seferler için burayı üs olarak
kullanmaya başladı. Belgrad Muhafızlığına Balı Paşa getirildi.Bu sefer
sonunda İstanbul’a gönderilen bazı Belgradlılar kurulan Belgrad köyüne
yerleştirildi. Belgrad, bundan sonraki yıllarda Osmanlı Devleti’nin
Avrupa’ya açılan en büyük kapısı oldu. Bu sebeple Belgrad’a
“Darü’l-cihad” denildi. Bu sefer sonunda İstanbul’a getirilen bazı
Belgradlılar, Belgrad ormanı ve çevresindeki köylere
yerleştirilmişlerdir.Kanunî Sultan Süleyman, Belgrad’dan İstanbul’a
dönerken l9 Ekim’de iki yasındaki oğlu Murad’ın, gelişinden iki gün önce
de bir kızının ölüm haberini almıştı. İstanbul’a girdikten on gün sonra
da dokuz yasındaki oğlu Mahmud çiçek hastalığından öldü (29 Ekim).
Vezirler, Pâdişah’ın çocuklarının cenazelerine yaya olarak refakat
ettiler. Bunlar, Yavuz Sultan Selim türbesinin yanına defn edildiler.
Rodos’un fethiI. Süleyman padişah olduğunda bazı devlet adamları
yaşı küçük olduğundan Devlet-i Aliyye’yi idare edemeyeceğini
düşünüyorlardı. Kanuni, otoritesini sağlamak için ilk olarak Rodos’u
almak istiyordu. Ancak Macarlarla yaşanan olaylar sonucu ilk seferini
Belgrad’a yaptı. Rodos Kalesi, II. Mehmet zamanında kuşatılmış, lakin
alınamamıştı. Süleyman’dan önce selefi I. Selim, Haliç Tersanesi’nde
büyük bir donanma kurmaya çalışmıştı. Sultan Selim Veziriazam Piri
Mehmet Paşa’ya “Neden Rodos’u fethetmek istemiyorsunuz?” deyince Selim;
Garplı (Batılı) devletler donanma kuvveti ile Avrupa’ya hakim olmuşlar.
Ben senin donanmaya pek önem verdiğini görmedim. Bu zaaf senin gevşek
olmandan ve benim de sana yumuşak olmamdan kaynaklanıyor. Mademki savaşı
garba çevirmek istiyorsun, ben de az zamanda senden müthiş bir donanma
isterim.
Başka bir zamanda da Selim;
Ben cihangirliğe alışmış bir padişahım. Siz beni bir kale fethine
götürmek istersiniz. Kale almanın birinci şartı baruttur. Kaç aylık
barutunuz var? Ceddim (Fatih) zamanındaki utanç unutulmamış iken onu iki
kat mı yapmak istersiniz? Bizzat gitmemi düşünüyorsunuz. Gidip de eli
boş dönecek olursam hiçbiriniz sağ kalmaz. Rodos’un zaptına dört aylık
barut yetişir mi? Siz Rodos’u dört değil altı ayda dahi alamazsınız.
Belki 8 veya 9 ayda alınabilir. Bize sefer yok, meğer sefer ahrete ola.
demiştir. Piri Paşa donanmayı Selim ve Süleyman devirlerinde hızla
geliştirdi. Süleyman ikinci seferini Rodos’a yaptı. Çarpışmalar, 1
Ağustos’ta Alman burcuna top atışı ile başladı. Kanunî, Kızıltepe denen
yerde otağını kurdurarak kuşatmayı buradan idare eder. İlk başta ciddi
anlamda zorlanan Osmanlı Sultanı Serdar-ı Ekrem Çoban Mustafa Paşa’ya;
Kafirin tedbiri bizi yolumuzdan çeviremez. Rodos illa alıncaktır…Bre
yiğitlik bu mudur? Niçin gayret göstermezsiniz? Rodos şiddetli topçu
ateşi ve hücumlarımız karşısında hala ayakta sallanıyor da neden bir
türlü düşmüyor?
diyerek görevden aldı. Yeni Serdar Ahmet Paşa görevinde başarılı oldu ve
sonuçta; Bodrum, Tahtalı, Aydos, İstanköy ve Sömbeki kaleleriyle
birlikte Rodos’u humbaracıların büyük rol oynadığı savaşta 21 Aralık
1522′de bir teslim antlaşması imzalanır. 29 Aralık 1522′de kale resmen
alındı. Rodos hakimi Viliers de I’sle Adam affedilirken, büyükamcası Cem
Sultan’ın Hıristiyan oğulları idam edilirken, kızları İstanbul’a
götürüldü.[12][14]Aynı sene İskender adlı biri tarafından başlatılan
Yemen Sorunu sona erdi. Dulkadir Beylerbeyi olan Şehsuvaroğlu Ali Bey
olayı da Ferhat Paşa tarafından bertaraf edildi.
Ahmet Paşa isyanı1524 yılında Süleyman Hain Ahmed Paşa’yı Mısır’a
vali tayin etti. Ahmet Paşa Memlüklü devlet adamlarını çevresinde
toplayarak isyan etti. Vali olarak Mısır’a vardıktan sonra
bağımsızlığını ilan etti ve yeni bir devlet kurmak için para bastırarak
hutbe okuttu. Sadrazam İbrahim Paşa, isyanı bastırmak ile
görevlendirilip Mısır’a gitmişse de, Hain Ahmed Paşa, sarayında kendi
adamları tarafından öldürülmüştür[20]. 1525′de Yeniçeriler isyan etti,
ancak olay büyümeden bastırıldı.
Mohaç Meydan MuharebesiŞarlken’in giderek güçlenmesi üzerine Kanuni,
Fransuva’nın da ısrarıyla, 3. Seferini Mohaç üzerine yaptı. Mohaç
Meydan Muharebesi (29.08.1526) öncesi akıncı komutanlarından Bali Bey’in
yakaladığı bir Macar esirinden öğrenildiğine göre, Macar ordusunun
Mohaç ovasında olduğu kesinleşti. Yapılan keşiflerde; düşman
kuvvetlerinin Mohaç ovasına yerleştiği ve savaş için tertip aldığı
görüldü[22]. Osmanlı ordusu da düşmana sezdirmeden yürüyüş kollarından
açılarak savaş düzenine geçirildi. Layoş’un yardımcısı Başkumandan
Tomori ile İbrahim Paşa çarpıştı, ancak yenildi. Başkomutan Tomori öldü.
Geriden ilerleyen birlikler ve ardından tüm ordu Hilal taktiği
yöntemini uyguladı, Macarlar köşeye sıkıştı.
Macar ordusunun sağ yanında ağaçlar arasında saklanmış Bâli ve Hüsrev
Beylerin akıncı tümenlerinin gerilerden Macar ordusunun çekilme
yollarını kapadığı da anlaşılınca Macar ordusu kendisini çepeçevre
Osmanlı ordu kuvvetlerinin arasında buldu. Bu durumdan kurtulmak için
Macarlardan ayakta kalabilenler kendilerini Tuna Nehri’ne atmayı
denediler. İşte o sırada Osmanlı ordusu her iki yandan ve cepheden,
geriden ateş desteğine dayanarak taarruza başladılar. Çaresiz kaldıkları
için canlarını kurtarmaktan başka bir şey düşünmeyen Macarlar bu sefer
de kendi zırhlı süvarilerinin üzerlerine düştüler. İşte bu karışıklıklar
içinde Tuna bataklıklarına sürüklendiler. Çarpışmalar sonucunda düşman
ordusundan 25.000’den fazla ölü yerlerde yatıyor, 20,000’e yakın Macar
da esir edilmiş bulunuyordu. Savaş boyunca devam eden şiddetli
fırtınadan faydalanan pek az bir düşman kaçabilmişti. Savaşı Sultan
Süleyman kazandığı anlaşılmıştı.
Kral II. Layoş savaşı kaybettiğini görmüş, beraberindeki çok az
koruyucusuyla Budin istikametinde kaçmaya başlamıştı. Çele suyuna
yaklaştığında arkasına bakmış ve pek az kişinin kendisini takip
ettiğini görmüştü.Çele suyu her yerinden geçit veren, derinliği olmayan
bir nehirdi. Fakat o zaman ardı arkası kesilmeyen yağmurlar yüzünden
Tuna Nehri’nin fazla suları bu nehri de yükseltmişti. Kral Layoş, tam
karşı kıyıya geldiğinde atı çok yorgun olduğundan bütün çabalamalarına
rağmen bir türlü kıyıya çıkamıyordu. Sendeliyor, çabalıyor ama bir türlü
karaya ayak basamıyordu. Sonra at birden bire geriye yıkılarak kralla
birlikte bataklığın içine yuvarlandı ve kayıplara karıştı.Kralın
beraberinde Obalt Zateviçku da bulunuyordu. Bu hadise onun gözleri
önünde oldu. Obalt canını kurtarıp Budin’e gidebildiği zaman, Macar
ordusunun yenilişini ve kralın ölümünü oradakilere anlattı.
Dünyanın en kısa süren (2 saat) meydan savaşlarından birisi olarak kabul
edilir. Osmanlı ordusu yürüyüşüne devam ederek 13 Eylül 1526 günü,
artık kendi memleketlerinin bir parçası olan Macaristan’a ve onun
başşehrine (Budin) girdiler. Sultan, İstanbul’a “Macaristan Fatihi”
(Engürüs-Ungurus Fatihi) olarak döndü. Savaş sonunda Budin Osmanlı’ya
katıldı. Macaristan, Osmanlı’ya bağlı bir krallık haline geldi ve başına
Jan Zapolya getirildi. Mohaç Meydan Muharebesi Dünya’nın en kısa süren
meydan savaşı olarak kabul edilir. Savaş 2 saat sürmüştür. Savaş sonunda
Macar ordusunun büyük bir kısmı bozguna uğratılmıştır. İki yıl içinde
Gazi Bali Bey ve Hüsrev Bey komutasındaki birlikler hızla ilerleyerek
Hırvatistan, Dalmaçya ve Transilvanya’yı ele geçirdi.
Baba Zünnun isyanı
Süglün Koca 1526′da Osmanlı’ya ayaklandı. Bu isyan
hemen bastırıldı ama isyanın temeli atıldığından Baba Zünnun adından
bir Alevi.1526 yılının Ağustos ayında, Bozok sancakbeyi Mustafa Bey’in
konağını basarak Bozok kadısı Muslihiddin Efendi’yi ve yazıcı Mehmet
Efendi’yi öldürttü. Üzerine yollanan Anadolu beylerinden oluşan
kuvvetleri, Kayseri’deki Kurşunlu Boğazı’nda yendi. Hurrem Paşa, Kayseri
sancakbeyi Berham Bey, İçel sancakbeyi Ali Bey bu çatışmada öldüler.
İsyan, İçel ve Tokat arasında yayıldı. Daha sonra büyük bir Osmanlı
ordusu Sivas’ta toplandı. Kazova yöresinde durum belirlemesi yapan
Malatya sancakbeyi Yularkıstıoğlu İskender Bey’in giriştiği ilk öncü
çatışmalarda Osmanlı ordusu kayıplar verdi. Malatya beyini de yenen Baba
Zünnun, 26 Eylül 1526′da Adana Beyi Piri Mehmet Paşa’nın oğlu Pirizade
Mehmet Bey komutasındaki birliklere Höyüklü’de yenildi ve öldürüldü.Oğlu
Halil ise bir süre sonra yakalandı.
Kalender Çelebi İsyanı1527′de de Kalender Çelebi adında biri
ayaklandı. Bu ayaklanmayı bastırmak için İbrahim Paşa görevlendirilir.
İbrahim Paşa, yanına 3000 yeniçeri ve 2000 sipahi ile yola çıkar.
İbrahim Paşa, Aksaray’da kuvvetlerine, Anadolu Beylerbeyi Behram Paşa ve
Karaman Beylerbeyi Mahmut Paşanın da kuvvetleri katılır. İbrahim Paşa,
Anadolu Beylerbeyi Behram Paşa ve Karaman Beylerbeyi Mahmut Paşa
komutasındaki birlikler, Kalender Çelebi üzerine gönderirler. Kalender
Çelebi ile Tokat yakınlarından Cincilfe denilen yerde 27.5.1527
tarihinde vuruşurlar. Bu yenilgi, Kalender Çelebi’yi güçlendirir.Yeni
katılımlarla kuvvetini 20-30 bine çıkarır. Ancak daha sonra hızla
kuvveti azalır. Kalender Çelebi, yanında kalan az bir adamlarıyla Nurhak
dağlarına çekilir. 22.6.1527 tarihinde Elbistan civarlarında Osmanlı
kuvvetleriyle tekrar vuruşur. Osmanlı kuvvetleri, Kalender Çelebi’nin
adamlarını dağıtır. Bu vuruşmada, Kalender Çelebi’nin ve yanında sadık
adamlarından Veli Dündar’ın kellesi, İstanbul’a I. Süleyman’a
gönderilir. İbrahim Paşa Zülkadir (Maraş) Eyaleti ve civarında
ıslahatlar yaptıktan sonra geri döner.
I. Viyana KuşatmasıOsmanlı’nın Macaristan’ı fethetmesi Avusturya ile
Osmanlı’yı karşı karşıya getirdi. Macaristan üzerindeki emellerinden
vazgeçmeyen Ferdinand, Sutltana bir elçi göndererek Macaristan’ın
kendisine verilmesini istedi. Buna karşılık vergi vermeyi kabul
ediyordu. Bu talebi karşısında olumsuz cevap alan Ferdinand Budin’i
kuşattı. Ama başarısız oldu. Avusturya Arşidükü Ferdinand, Macaristan’ın
Osmanlı hakimiyetine girmesini istemiyordu. Ferdinand, Şarklen’in de
desteği ile Budin’e girdi. Kanuni Budin’i geri aldı. Ferdinand ve
Şarklen, Kanuni ile savaşmayı göze alamadı.[34] Bunun üzerine Kanuni,
Ferdinand ve Şarklen’i savaşa çağırmak için Viyana’yı kuşattı. Ancak
Ferdinand, Kanuni’nin karşısına çıkmadı. Kış mevsimi yaklaşması üzerine
16. günde kuşatma kaldırıldı. Bu savaş, birçok yazarca çok önemli
görülmüştür.10 Mayıs 1529′da 200,000 bir ordu ile sefere çıkar. Macar
topraklarına girildiği sırada, Zapolya, İstanbul’a gelen elçisi Lasczky
ve Macar asilzadeleri itaatlerini arz edip huzura kabul olunurlar. 7
Eylül’de şehre giren Kanunî, senelik belli bir vergi karşılığında burayı
Zapolya’ya vererek merasimle ona Macar Krallığı tacını giydirir. [Bazı
tarihçiler (Hammer gibi) bu tacın Yeniçeri Sekbanbaşısı tarafindan
takıldığını iddia eder. ]
Bu sıralarda Macar krallık tacı Korona, Ferdinand’ın casusları
tarafindan Viyana’ya kaçırıldı. Küçük Bali Bey, 20 Ağustos’ta Viyana
yolunda tacı ele geçirip 4 Eylül’de sultana gönderir. Sultan ise tacı
Zapolya’ya gönderir. Bu meşhur taç, Macarlar tarafindan kutsal
sayılıyordu. Bu sebeple onlar, bu tacı giymeyen hükümdara meşru kralları
nazari ile bakmıyorlardı. Sultan ilerleyerek Viyana’yı kuşattı. (27
Eylül)[37] Fakat Osmanlı ordusu muhasara için gerekli büyük toplar ile
malzeme getirmediği için hazırlıksız sayılırdı. Avusturyalılar, kaleyi
başarılı savunuyorlardı. Surların önünde iki taraf da ağır zayiatlar
veriyordu. 14 Ekim l529′da yapılan umumi hücum da başarıya ulaşmayınca,
kuşatmanın kaldırılmasına karar verilir. Bu sefer sayesinde
Macaristan’daki Osmanlı hakimiyeti sağlamlaşmıştı.
Alman SeferiAlman Seferi, Kutsal Roma-Cermen İmparatoru Şarlken’in
ve kardeşi Avusturya ve Bohemya Kralı Ferdinand’ın Macaristan’ın
içişlerine karışması üzerine Kral Yanoş, Sultan Süleyman Handan yardım
istedi. Padişah, 25 Nisan 1532’de Alman Seferine çıkıp, yüz yirmi bin
mevcutlu ordusuyla Avusturya’yı zaptetti. Şarlken 250,000 kişiden fazla
Hıristiyan ordusuyla Osmanlıların karşısına çıkmaya cesaret edemedi.
Osmanlı Sultanının Alman Seferi de, düşman ülkesinin ezilmesi ve
Avusturyalılardan birçok kaleyi almasıyla neticelendi. Bu son seferin
başarılı bir sekilde sonuçlanması üzerine beş gün üst üste şenlik
yapıldı. İstanbul, Üsküdar, Eyüp ve Galata beş gece kandiller ile
donatıldı. Bu arada pazarlar, dükkanlar, bezazistan ve çarşılar geceleri
bile açık tutuldu. Halk, hemen her gün birbirlerine ziyafetler çekerek
eğlendi. Sultan Süleyman’ın, Alman Seferi münasebetiyle Orta Avrupa’da
bulunmasından korkup, meydan savaşından kaçan Şarlken, 22 Haziran 1533
tarihli İstanbul Antlaşması’yla Osmanlı Devletinin ve Sultanın
üstünlüğünü kabul etti. İstanbul Antlaşmasına göre:
1.Kral Ferdinand, Sultan Süleyman Hanı baba ve metbu (kendisine tabi
olunan, uyulan) bilecek ve ancak “kardeş” diye hitap ettiği veziriazamla
eşit sayılacaktır.
2.Kral Ferdinand, Osmanlı ülkesine tecâvüz etmeyecek ve Sultan da Avusturya ülkesiyle ahâlisini kendi tebaası bilecektir.
3.Kral
Ferdinand, Macaristan üzerindeki verâset iddialarından vazgeçecek;
Macaristan’ın batısı ve kuzey batısındaki arâzisinin hakimi olacaktır.
4.Macar Kralı Yanoş ile Kral Ferdinand arasında, Osmanlıların uygun göreceği hudut geçerli olacaktır.
5.Eski Kraliçe ve Ferdinand’ın kızkardeşi Maria’nın kocasından miras kalan malikhane, geçimi için ihsan edilecektir.
6.Bu antlaşma geçici değil, devamlıdır.
Avrupa’da,
Fransa’dan başka Avusturya’nın da Osmanlı Sultanının himâyesini kabul
etmesiyle Şarlken’in “Avrupa İmparatorluğu” kurma projesi
gerçekleşemedi. Türklerin takip ettiği siyaseti gereğince, Sultan
Süleyman ve Osmanlı Devleti, Avrupa’da tek başına söz sahibi oldu.
Hayrettin Paşa’nın Kaptan-ı DeryalığıBaba Oruç ve kardeşi Hızır Reis
(Barbaros Hayreddin Paşa) 16. yüzyılın başlarında Akdeniz’de ticaret
yapan gemilere saldırıyorlardı.[39]Baba Oruç ve Hızır Reis 1516 yılında
Cezayir’i İspanyollardan aldılar ve 1518 yılında Hızır Reis Cezayir
hükümdarı oldu. Cezayir 1519′da I. Selim’e itaat etti. Hızır, bir çok
fetih hareketine girişti. Namı Kanuni’ye kadar gelen Hızır Reis 1533
yılında Kanuni tarafından İstanbul’a çağırıldı. Kanuni Hızır Reis’e
Kaptan-ı Derya’lık teklif etti. Hızır Reis’in teklifi kabul etti. Hızır
Reis, Hayrettin adını aldı. Barbaros lakabı ise Oruç Resi’in kızıla
çalan sakalından gelmektedir. O ölünce Hızır’a Barbaros
denmiştir.Avrupa’da Barbarossa denen Hızır Reis’e, Osmanlı’da Barbaros
denmiştir. Barbaros bu sırada Tunus’u almıştı.Ancak ertesi sene Tunus
yeniden kaybedildi.[43]Semendire Sancakbeyi olan Bali Mehmed Bey’in Mora
Sancakbeyliğine atanması ile kısa bir süre önce kaybedilen Koron (II.
Bayezit devrinde alınmıştı), 1534 Mart’ında yeniden ele geçirilmiştir.
Irakeyn SeferiKanuni döneminde Anadolu’da iç isyanlar çıkmaktaydı.
Azerbaycan’da, yıkılan Akkoyunlu Devleti yerine kurulan Safevî Devleti
Osmanlı için ciddi tehdit oluşturuyordu.[44] 6. Seferini Irakeyn Seferi
de denilen İran üzerine yaptı. Sultan Süleyman’ın rakibi Şah Tahmasb bu
savaşlarda Bitlis Hanı Şeref’ten Kanuni ise Ulama Han’dan destek aldı.
Vezir-i Âzam İbrahim Paşa 1533 yılında başlayan ilk seferde önden
gönderildi. Van ve Ahlat’ı aldı. Ardından 13 Temmuz 1534′de Tebriz’i
barış ile teslim aldı. Süleyman ise bir süre sonra orduyla sefere çıktı.
Sultan Süleyman, Konya’da şair ve mutasavvıf İslâm âlimi Mevlana
Celaleddin Rumi’nin türbesini ziyaret ederek yoluna devam etti.[45]
Sultan Süleyman Tebriz’de ve çeşitli yerlerde zafer kazananlara ödüller
verdi. Hemedan’a kadar ilerledi. Ancak ordu zayiata uğradı, toplar
gömüldü ve birçok insan yolda öldü. Sorumlu görülen Defterdar İskender
Çelebi idam edildi. Bununla beraber ilerleyen ordu Bağdat’ı fethetti.
Sultan Süleyman burada birçok din büyüğünün (Ebu Hanife, İmam Musa
Kazım, Abdülkadir Geylani v.b.) türbesini ziyaret etti. 1535′te
Tahmasb’ın saldırısı üzerine Sultan Süleyman Tebriz’e gitti. Kanuni
Sultan Süleyman daha sonra Tebriz’den Ahlat’a, oradan da Diyarbekir’e
gelir. Osmanlı ordusunun çekilmesiyle yeniden harekete geçen Tahmasb,
boşaltılan yerleri alarak Tebriz’e döner. Osmanlı ordusu ise 8 Ocak
l536′da İstanbul’a ulaşır. Bu seferde İran tamamen elde edilemedi,
Safevilerin yıkılamayacak kadar önemli bir güç olduğu anlaşıldı. Ama
Osmanlı Ordusu bu seferlerde, Kuveyt, Lahsa, Katif, Necd, Hemedan,
Katar, Bahreyn, Kasr-ı Şirin, Bağdat ve Tebriz şehirlerini ele geçirdi
(24.7.1538).
Korfu SeferiVenedik körfezinde ileri bir karakol gibi mühim bir
mevkide bulunan Korfu Adası’nı muhasara etmek ve onu zararsız bir hale
getirmek, Venedikliler için pek büyük bir darbe olacağı
sanılıyordu.Süleyman, 17 Mayıs 1537′de İstanbul’dan ayrıldı ve 13
Temmuz’da Avlanyo’ya geldi. Padişahtan hareket emrini alan Lütfi Paşa,
Avlonya’ya gelmiş ve derhal huzura çıkarak Polya sahillerindeki
muvaffakiyetlerini sayıp dökmüştü. Süleyman: Venediklinin anlı şanlı kalesi Korfo’dur. Varın onu kuşatın. Yakıp yıkın ve tiz alın! diye
Korfo muhasarasını emretmiş Süleyman, adanın karşısındaki Bastika’da
karargah kurmuştu. İkinci Vezir Lütfi Paşa de Angelo kalesini kuşatmakla
meşgul idi. Mücadele bütün şiddetiyle sürerken Padişah, Sadrazam Ayas
Mehmed Paşa’yı göndererek kuşatmanın kaldırılmasını emreder.Lütfi Paşa
ve Barbaros’un, kalenin her an düşebileceği ve kuşatmasının
kaldırılmaması yolundaki itirazları kabul edilmez. Kaynaklar, Padişahin
bu ani kararının sebebini havaların soğuması ve kuşatma zamanin geçmiş
olması ile izah etmeye çalışırlar.Buna göre kuşatma esnasında bir top
mermisi askerin içine düşer. Bu yüzden dört gazi vefat eder. Bunun
üzerine Pâdişah: “Bir mücahit kulumu böyle bin kaleye vermem” diyerek
kuşatmayı kaldırır. Kuşatmanın kaldırılmasından sonra ordu 22 Kasım
1537′de İstanbul’a döner. 15 Eylül’de İstanbul’a hareket eden padişah,
kara ve deniz harekatının devamını emretti. Kaptan-ı Derya Barbaros
Hayreddin Paşa, Venedikliler’e ait Şira, Patmos, Naksos adalarını
fethetti.
Preveze Deniz MuharebesiOsmanlı donanması Barbaros Hayrettin Paşa
1533′de Kaptan-ı Derya olana kadar Akdeniz’de herhangi bir varlık
gösterememiştir. Osmanlı’nın kazandığı Preveze Savaşı bu durumda dönüm
noktası olmuştur. 1538 senesi kişinin sonlarına doğru Kanuni, vezirlere
kendi masrafları ile hazırlayıp teçhiz etmelerini emreylediği 150 gemi
henüz hazır değilken, Barbaros Hayreddin Paşa’ya denize açılmasını
emreder. Bu arada Andrea Doria’nin Girit’e geldiği haberini alan
Barbaros, 7 Haziran 1538 günü İstanbul’dan hareket edip Akdeniz’e
açılır. Kendisine 3.000 yeniçeri ile bazı sancakbeyleri (Kocaeli Beyi
Ali Bey, Teke sancağı Beyi Hürrem Bey, Seyda sancak Beyi Ali Bey ve
Alâiye Beyi Mustafa Bey) katılmışlardı.
Barbaros komutasındaki Osmanlı donanması, Preveze’ye yönelirken Rodos
civarındaki bazı adalara da uğrar. Donanma Modon açıklarında iken Andrea
Doria’nin Preveze’ye zapta çalıştığı, fakat sonradan kuşatmayı
kaldırarak müttefik Haçlı donanmasının harekât üssü olarak
kararlaştırdığı Korfu’ya çekildiği haberi gelir. Osmanlıların, Ege’deki
bu harekâtı üzerine Korfu’da toplanan Venedik donanmasına, Alman,
İspanyol, Portekiz, Malta, Ceneviz ve Papalık gemileri de yardıma
gelecekti. Hayrettin’in emrinde 122 kadar gemi vardı. Andrea Doria’nın
idaresindeki Haçlı donanmasının savaş yapabilen (savaş gemisi) gemi
mevcudu ise 302–602 arasında idi.Bunlardan 162′si kadırga idi. Bu
gemilerde 2500 top ve 60.000 asker vardı. Su halde şayi itibariyle
Osmanlı donanması düşmana nazaran üçte bir olduğu gibi top itibariyle de
16/1 idi. Bundan başka Barbaros idaresinde bulunan Osmanlı donanmasında
8.000 cenkçi askere karsı müttefiklerin gemilerinde forsalar hariç
altmış bin asker bulunuyordu.
24 Eylül 1538′de Preveze önlerine gelen Barbaros, harp vaziyeti alır.
Bir gün sonra Preveze önlerine gelen Doria da Barbaros’un bulunduğu
yerin iki mil açığına demir atar. Andrea Doria, Barbaros’u Preveze’den
çıkarıp savaşa girmeye mecbur etmek için 27 Eylül’de İnebahtı’ya hücumda
bulunmak üzere harekete geçer. Ayni günün sabahı Osmanlı donanması da
Korfu istikametinde harekete geçmişti. Güneş yükseldiğinde müttefik
Haçlı donanmasının komutanı olan Dorya, Osmanlı donanmasını arkasında
görüp şaşırır. Bu şaşkınlığı ile savaşa girip girmeme hususunda
tereddüdüler geçirir. Bu şaşkınlığından biraz kurtulduktan sonra harp
vaziyeti alır. İki taraf Ayamavra Adası’nın bati kıyısında üç dört mil
açıkta karşı karşıya gelirler.Bunun üzerine Barbaros, alınacak
tedbirleri kararlaştırmak üzere harp meclisini toplar. Sonra da
donanmaya harp nizamı aldırır.
Bu muharebede Osmanlı Donanması hilâl seklinde tertibat alır. Arkada
Turgut Reis idaresinde ihtiyat kuvvetleri bulunuyordu. Osmanlıların
hilâl nizamına karşılık Haçlı donanması, borda nizami almış ve birbiri
arkasında üç saf teşkil etmişti. Bu sırada rüzgârın güneyden esmesi,
Osmanlılar için büyük bir tehlike meydana getiriyordu. (Barbaros
Hayreddin Pasa, Katip Çelebi’nin ifadesine göre Kur’an’dan ayetleri
yazdırdığı sayfaları deniz yüzüne serptirip Allah’a niyazda bulunur.
Bunun üzerine rüzgâr hafifleyip yön değiştirir.)
Barbaros, gemilerini hilal şeklinde yan yana dizerek savaş düzeni alır.
Sağ kanat komutanlığını Turgut Reis’e, sol kanadınkini de Salih Reis’e
vererek kendisi ortada yer alır.Düşmanın sayıca üstünlüğü karşısında bir
yarma harekatına girişen Barbaros, müttefik Haçlı filosunun gerilerine
kadar ilerler. Osmanlı donanmasının kendisini çevirdiğini gören Dorya,
ancak ertesi gün (28 Eylül) donanmasını harekete geçirebilir. Böylece,
büyük bir bozguna uğratılan müttefik donanmasının 36 teknesi ele
geçirildiği gibi 2175 de esir alınır.Bu savaşta Türk donanmasının
kayıpları ise oldukça azdı. Türkiye’de hala 27 Eylül günü Donanma Günü
olarak kutlanmaktadır.Bu savaşta Akdeniz Türk gölü haline geldiği bazı
tarihçilerce kabul edilir.
Boğdan SeferiSüleyman, 8. Seferi’ni Kara Boğdan yani Moldovya
üzerine yaptı.Kanuni, Macaristan seferi sırasında Voyvoda Petro Rares’e
bir berat göndererek, burayı onun idaresine bırakmıştı. voyvodalık, her
yıl Osmanlı Devleti ‘ne 4000 duka altın, 40 kısrak ve 20 tay göndermekle
yükümlü tutulmuştu. Bunun içindir ki Voyvoda Petro Rares, Viyana seferi
esnasında orduya elçisini göndererek sadakatini teyid ile bu seferinden
de vergisi olan 4000 duka altın ile 40 kısrak ve 20 taydan ibaret olan
vergisini bizzat takdim etmişti. Petro Rares, daha sonra gizlice Osmanlı
Devleti ‘nin aleyhine çalışmaya başlamıştı. Osmanlı Devleti ‘nin o
taraflardaki mutemede adamı olup Osmanlılar’a bağlı bir hükümet kurmak
üzere Erdel’e gönderilmiş bulunan Venedikli Gritti’yi de öldürtmüştü.
Kanuni 1538 Mayıs’ında Boğdan üzerine yürümeyi kararlaştırır. Ancak bu
kararını gizli tutar. Barbaros’un donanma ile denize açıldığı (7 Temmuz)
ertesi günü İstanbul’dan hareket eden Osmanlı ordusu, Edirne’ye ulaşıp
oradan hareket ettiği zaman Süleyman “Seferimiz Boğdan üzerinedir”
diyecektir. Ordu, Sultançayırı denen mevkide iken Rares’ten gelen bir
elçi, emre itaat edileceğini bildirmiş, ancak alınan haberlerden
Rares’in samimi olmadığı anlaşılmış oldugundan sefere devam edilmiştir.
Osmanlı ordusunun harekâtı karsisinda Rares, Transilvanya içlerine doğru
kaçmaktan başka bir çare bulamamıştı.
Osmanlı ordusu ise Yas şehrini yakıp yıktığı gibi l6 Eylül l538′de
Voyvodanın merkezi olan Suceva şehrini de alır. Bu şehrin müstahkem bir
kalesi olmasına rağmen şehir halkı, mukavemet edemeyeceğini
anladığından, kale anahtarlarını getirip Osmanlı kuvvetlerine teslim
eder. Bunun üzerine Kanunî, şehirde umumi af ilan ederek beylerin kendi
aralarından bir voyvoda seçmelerini ister. Seçilen voyvoda ise Petro
Rares’in kardeşi Stefan Lacusta’dir. Kanunî, bu yeni voyvodaya bir de
berat verir.
Bu seferin sonunda Osmanlılar, Prut ile Dinester nehirleri arasında
kalan yerleri ellerine geçirmişlerdi. Elde edilen bu yerler, bir sancak
haline getirilmişti.Bundan başka yıktırılan Kili kalesi yeniden inşa
edilmiş, Akkerman ise müstahkem bir hâle getirilmişti. Yine bu esnada
Bender şehri de ele geçirilmişti. Boğdan meselesinin hallinden sonra
Osmanlı ordusu geri dönmüş, sefere katilmiş bulunan Kırım Hanı I. Sahip
Giray’a da geri dönme izni verilmişti.
Osmanlı ordusunun dönüsünden sonra, beylerin seçtiği ve Kanunî’nin
göreve getirdiği yeni voyvoda ile yeni idareciler, vaziyete hâkim
olamazlar. Bunun üzerine Sultan Süleyman, Rares’i İstanbul’a davet
ederek ikinci defa voyvodalığı ona verir.Boğdan Seferi Süleyman’ın en
kısa süren seferlerinden birisidir.
Budin (Macaristan) Seferleri (İstabur Seferi)Ferdinand, Macaristan’ı
bırakma niyatinde değildiJan Zapolya’nın 1540 yılındaki ölümü üzerine
Macaristan işleri karışmaya başladı. Zapolya’nın eşi kocasının ölümünden
önce bir erkek çocuk dünyaya getirmişti. Kraliçe İsabella , İstanbul’a
bir elçilik heyeti göndererek oğlu Sigismund’un Macar Kralı olması
istirhamında bulunmuştu. Bu istirham üzerine Osmanlı Devleti , kendisine
teminat vermişti. Jan Zapolya’nın ölüp yerine oğlu Sigismund’un
geçmesini fırsat bilen Ferdinand Budin’i kuşattı.
Fakat Zapolya’nin öldüğünü duyan Ferdinand ile Şarlken’in kuvvetleri,
Budin’i muhasara ederler. Bununla beraber herhangi bir basari elde
edemezler. Bu durum karsisinda Macaristan’a yeni bir sefer yapılma
mecburiyeti doğar.Osmanlı hükümdarı, 154l senesinin İlkbahar’ındaki
hareketinden evvel, derhal Rumeli Beylerbeyi, arkasından da üçüncü vezir
Sokullu Mehmed Paşa’yı 3 bin yeniçeri ve süvari kuvvetleriyle gönderir.
Bundan sonra da bizzat kendisi sefere çıkar. Budin’i kurtarmaya giden
kuvvetler, bir aydan fazla uğraştıkları halde Almanları kovamadı. Bu
arada Budin’i almaktan ümidini kesen ve asil ordunun yaklaşmakta
oldugunu duyan Ferdinand kuvvetleri, bir gece gizlice kaçmak istedilerse
de muvaffak olamayarak tamamına yakın bir kısmi imha edilir.
Ordugahları da Türklerin eline geçer. Başkomutanları olan Rokendorf
yakalanarak Komaran mevkiinde öldürülür.
Bu savaş esnasında Avusturyalılar, ordugahlarının etrafına hendekler
kazıp manialar koydukları ve “Istabur – Tabur” adi verilen istihkâmları
yapmışlardı. Macarlarca bu tahkimata verilen “Tabur” adi, tarihlerimizde
“Istabur” seklinde ifade edildiğinden, Kanunî’nin bu dördüncü
Macaristan seferine “Istabur seferi” adi verilmiştir.Budin’e gelindikten
sonra küçük kral, Padişah’ın şehir dışındaki karargâhına getirilir.
Daha önce verilen karar gereği piyade kuvvetleri Budin’e girerler.
Kraliçeye küçük Kral Sigismund büyüyünceye kadar Budin’in Türk
idaresinde kalacağı söylenir.
Bu seferle Macaristan doğrudan doğruya Osmanlı topraklarına ilhak olunup
on iki sancaklık Budin Beylerbeyliği teşekkül ettirilmiş oldu. Bu
Beylerbeyliğe de Bağdat Valisi olup aslen Macar olan Süleyman Paşa tayin
olunur. Bundan sonra Macaristan’da derhal arazi tahriri yaptırılmıştır.
Böylece Macaristan, Osmanlılara, I. Ferdinand’a ve bir de Erdel’de
Sigismund’a ait olmak üzere üç kısma bölünmüş olur.
Estergon Seferi1543 Macaristan Seferi Budin’den dönen ve kışı
Edirne’de geçiren Süleyman, İstanbul’a geldiğinde Ferdinand’ın elçileri
gelerek eski isteklerini tekrarladılar. Buna göre Avusturya elçisi,
Macaristan’ın terk edilip kendilerine verilme karşılığında senede
100.000 duka altın vergi vermeyi vaat ediyordu. Fakat böyle bir teklife
sıcak bakılmadığından elçi, 9 Ekim l542′de geri dönmüştü.Bu arada
Ferdinand, değişik milletlerden oluşan yaklaşık 80.000 kişilik bir ordu
toplamıştı. Ferdinand’ın bu büyük hareketini Fransız elçisi vasıtasıyla
haber alan Osmanlılar, Budin’e yardim göndermek için derhal hazırlıklara
başlarlar. Tuna’yı takiben Peşte önlerine gelen bu büyük ordu, 8.000
kişilik bir kuvvet tarafından müdafaa edilen kaleyi muhasara altına
alır. Osmanlı kuvvetlerine göre sayıca kat kat üstün olan bu ordu, yedi
günlük bir kuşatmadan sonra bozguna uğrayıp geri çekilmek zorunda kalır.
Peşte kuşatmasının duyulması üzerine gerekli hazırlıklarını tamamlayan
Sultan Süleyman, yanında oğlu Şehzade Bayezit oldugu halde 23 Nisan
1543′de İstanbul’dan Macaristan üzerine hareket eder. Bu sırada önden
gönderilen Osmanlı kuvvetleri ile hudut beyleri, Pojega civarındaki bazı
kaleleri, Nana ve Valpo gibi önemli iki kaleyi zapt ettikten sonra
Sikloş’u kuşatırlar. Bu sıralarda Ösek’e gelmiş bulunan sultan,
Sikloş’un kuşatılmasına yardıma gider. Böylece kale 8 Temmuz 1543′te
alınır. Bu arada Peç şehri de teslim olmuştu. Bundan sonra sultan
Budin’e gelir. Ardından Estergon üzerine varılır. Böylece şiddetli bir
muharebe başlar.Dayanamayacaklarını anlayan kaledekiler, bir heyet
göndererek 10 Ağustos l543′te teslim olurlar. Estergon’un fethi ile
sonuçlanan bu seferde Ferdinand’ın elinden eski Macar krallarının
merkezi olan Estergon ve Budin’in güney-batısında Macar krallarının
kabirlerinin bulunduğu bazı yerler alınır. Böylece bu harekat sonucunda
Budin’in emniyeti için civardaki kalelerin zaptı ve eyalete ilhakı
gerçekleşmiş olur. Sultan, İstanbul’a dönüş sırasında Saruhan sancakbeyi
olan oğlu Şehzade Mehmed’in Manisa’da vefat ettiği haberini
aldı.İstanbul’a gedikten sonra da oğlunun cenazesinin Manisa’dan
İstanbul’a getirilmesini emrederek Şehzade Camii yanına defnolunur.
Şarlken’in Cezayir SeferiBarbaros Hayreddin Paşa, Osmanlı Donanması
Kaptan-ı Deryası olmakla birlikte aynı zamanda Cezayir Beylerbeyi
görevinde de bulundurmaktaydı. İstanbul’da bulunduğu sıralarda yerine
evlatlığı Hasan’ı vekil olarak bırakmıştı. Hasan, Sicilya’dan
Cebelitarık’a kadar Avrupa sahillerini tehdide ediyor ve taşınan
kıymetli malları ele geçiriyordu.Bu tehdide ve tehlikeye bir son vermek
isteyen Şarlken ya da V. Karl, bizzat kendisinin basında bulunduğu
ordusu ile Cezayir üzerine yürüme kararı alır. 65 parça kadırga, 400′e
yakin nakliye ve yelkensiz gemi ile Cezayir üzerine hareket eder.
Imparatorun da yer aldığı Doria idaresindeki donanma, 20 Ekim l54l’de
Cezayir sahillerine gelir. Böylece yirmi beş bin kişilik bir kuvvetle
Cezayir kuşatılır. Ancak Cezayir kalesindeki Hasan Ağa’nın, az sayıdaki
kuvvetinin büyük direnişi ve hava şartlarının elverişsizliği yüzünden
Şarlken, Cezayir önlerinde büyük bir hezimete uğrar. Şarlken, fırtına
yüzünden çoğu batmış bulunan donanmasını toparlayarak İspanya’ya zor bir
şekilde dönebilir.
Fransa’ya yardım seferleriOsmanlı Donanması 2 defa Fransa’ya yardım
göndermiştir. 1. cisi Barbaros Hayrettin Paşa’nın yaptığı Nice, 2. cisi
Turgut Reis’in yaptığı seferdir.
Hayrettin Paşa’nın Nice seferiŞarklen, Trablusgarp’ı işgal ettikten
sonra bu bölgeye Sen Jean Şövalyelerini yerleştirdi.Kazanılan Preveze
Savaşı sonrası Osmanlı’ya karşılık vermek adına hazırlanana Haçlı
Donanması Cezayir’e saldırdı. Şarlken, Fransa Kralı I. François ile
yeniden mücadeleye girişir. Zaten tek başına Şarlken ile basa
çıkamayacağını anlamış bulunan François, Preveze Savaşı’ndan sonra
yeniden Osmanlılar’a yaklaşmak istiyordu. Bu sebeple Osmanlılardan
yardim talebinde bulunur. Basından beri Fransızlarla iş birliğinden yana
olan ve l532′de I. François ile ilişki kurmuş bulunan Barbaros’un da
uygun görmesiyle Akdeniz’de Şarlken’e bağlı bulunan yerlere karşı ortak
bir harekete karar verilir.Barbaros, Fransız donanması ile birlikte
müstakil bir harekata memur edilir. Süleyman bu konuda Barbaros’a
Hayreddin! Seni Fransızlara yardım etmek ve İspanya üzerine yüklenmek
üzere başkomutan yapıyorum. Bu seferki vazifen çok ağırdır. Çünkü
Fransızlardan başka Akdeniz’de kimlerin donanması varsa, onlara meydan
okuyacaksın. Kapıkulundan gerekli sayıda tüfekçiden başka, sana
istediğin kuvvetleri de vereceğim.
demiştir. 29 Mayıs 1543′te yanında Fransız elçisi olduğu halde
İstanbul’dan hareket eden Barbaros, ll0 gemilik filosuyla Massına,
Reggio ve Ostia gibi İtalyan sahillerini vurduktan sonra 20 Temmuz’da
Marsilya önlerine geldiğinde burada törenlerle karşılanır.Burada,
Fransız donanmasının hazırlıklarının tamamlanmasından sonra 30 gemilik
Fransız donanması ile müştereken Şarlken’in müttefiki ve Savoi Dükü olan
Charles’in elinde bulunan Nice’i muhasara eder. Şehir, 20 Ağustos’ta
ele geçirildiği halde, Fransızların dindaşlarına karşı yavaş
davrnamasından dolayı iç kaleyi fethe lüzum görmediği ve Fransızların bu
tavrına çok kızdığı için Barbaros, kuşatmaya son verir.[80]Bundan sonra
Türk donanmasının kışı Toulon’da geçirmesi uygun görülür. Fakat altı ay
kadar Güney Fransa’da kalan Barbaros, François’in, Şarlken ile
anlaşması karşısında İstanbul’a dönmek zorunda kalır. Dönüş sırasında da
Cenova’da esir bulunan Turgut Reis’le birlikte orada esaret hayati
yasayan birçok Müslüman ve Türk esiri de kurtarır.O, Cenova’daki
Müslüman esirleri kurtardıktan başka, oradan da birçok esir ve ganimet
alıp 1544 senesinin yaz aylarında İstanbul’a döner. Sultan tarafindan
büyük deniz gazasının kahramanı sıfatıyla kabul edildi. 1546′da
Hayreddin Paşa öldükten sonra da fetihler durmadı.
Turgut Reis’in SeferiOsmanlı Donanması l552 senesi ilkbaharında
Kaptan-i Derya Sinan Paşa komutasında Bati Akdeniz seferine çıkar.
Donanma, Fransa Kralı II. Henri’nin, Şarlken ile aralarında meydana
gelen düşmanlık yüzünden Osmanlılar’dan yardim istemesi üzerine ikinci
defa olarak Fransa’ya yardıma gidiyordu. Bu sefere Karlıeli sancakbeyi
Turgut Reis de katılmıştı.Fransa elçisi Daramon da üç gemi ile Osmanlı
donanması ile beraberdi. Başlangıçta Fransa’nın yardim talebini kabul
etmeyen Kanunî, daha sonra Avusturya ile aralarındaki nazik durum
karsisinda Fransa’ya yardıma karar verir. Karlıeli Beyi Turgut Reis,
Sicilya kıyılarını vurmaya memur edilmişti. Donanma İtalya sahillerini
dolaşarak Napoli’ye gelir. Orada Fransız donanması beklenir. Fakat
beklenilen donanma gelmeyince yolda rastlanılır diye bir müddet kuzeye
doğru seyredilir. Bu sırada Andrea Doria’nın Napoli tarafına geçeceği
haber alınarak Turgut Reis’in tavsiyesiyle Ponza adaları tarafında pusu
kurulur. Pusuya düşürülen Andrea Doria yenilerek Sardunya adasına doğru
kaçar. 5 Ağustos l552′de cereyan eden bu hadisede Doria’nın 7 gemisi
zaptedilir.
İkinci İran SeferiKanuni Avusturya seferinde iken Safevi Şahı I.
Tahmasb Tebriz, Nahçıvan ve Van’ı ele geçirdi. Bunun üzerine Kanuni
toplam 11, Azerbaycan üzerine 2. seferine çıktı. 1548′de Van ve Tebriz
geri alındı.
Trablusgarp’ın fethiSultan, Trablusgarp’ın fethedilip,
Müslümanlar’ın işgalden kurtarılması için hazırlıkların başlaması emrini
verdi. Turgut Reis’e de bir Kur’an ve bir altın kılıç gönderip,
Trablusgarp’ın fethine yardımcı olması emredilmişti. Eğer Trablusgarp
fethedilirse bölgenin valiliği Turgut Reis’e verilecekti. Turgut Reis
ile birleşen Osmanlı donanması Malta’nın yanındaki Gazo Adası zaptetti.
Sonra, Trablusgarp Kalesi kuşatıldı. Kale 15 Ağustos 1551′de teslim
oldu.Kaptan-ı Derya Sinan Paşa’nın Trablusgarp Valiliği’ni Turgut Reis’e
verdirtmeyip, Tacura Sancakbeyi Murad Bey’i vali olarak tayin etti.
Bunun üzerine Turgut Reis de donanmadan ayrıldı. Turgut Reis donanmayı
terk edince leventlerin büyük bir kısmı da Reis’in ardından gitti.
Turgut Reis denizcilerin bir kısmını Osmanlı donanmasına geri
döndürdü.Daha sonra Turgut Reis’e Karlıili Sancakbeyliği verildi.
1554′te Kaptanıderya Sinan Paşa’nın ölümüyle reisin önündeki en büyük
engel kalkmıştı. Bir süre sonra İstanbul’a gelen Turgut Reis, Kanunî’ye
kendisine Trablusgarp Valiliği vereceği vaadini hatırlatınca, padişah
tarafından 1556′da Libya Valiliği’ne tayin edildi.
Hint Deniz SeferleriAkdeniz’de Osmanlılar’la Hristiyan Akdeniz
devletleri arasında her iki taraf için de yıpratıcı deniz savaşları
yapılırken, Osmanlı Devleti 1538′den başlayarak Hint Okyanusu’nda
Portekizliler ile mücadeleye girişti Osmanlı Devleti’nin Hint Okyanusu
için mücadelesi 1669′a kadar sürdü.Bu süre içinde birkaç kez
Hindistan’a, bir kez de Sumatra Adası’na donanma gönderildi; Yemen,
Habeşistan ve bazı Afrika ülkeleri Osmanlı Devleti’ne katıldı. Hint
Okyanusu’nda Portekizlilere karşı bazı deniz başarıları elde edildi ise
de, Osmanlılar Hint Okyanusu’nda kesin bir üstünlük sağlayamadılar. I.
Deniz Seferi Kanuni, İspanyol ve Portekiz donanmalarının bulunduğu Hint
Okyanusu’na sefer düzenledi. Düzenlenen ilk seferde Hadım Süleman Paşa
Yemen’i aldı. 1551 yılında düzenlenen ikinci seferde Osmanlı
donanmasının başında Piri Reis vardı.Bu seferde Maskat’ı aldı ardından
Piri Reis 1552′de Umman ve Basra üzerine 30 gemiyle çıktığı seferde,
Hürmüz Kalesi’ni kuşatmıştı. Portekizlilerden aldığı haraç karşılığı
kuşatmayı kaldırdı ve donanmasıyla Basra’ya döndü. Tamire muhtaç
donanmayı orada bırakıp ganimet yüklü üç gemi ile Mısır’a döndü,
gemilerden birisi yolda battı.Donanmayı Basra’da bırakması kusur
sayıldığı için Mısır’da hapsedildi. Basra valisi Kubat Paşa’ya
ganimetten istediği haracı vermemesi, Mısır Beylerbeyi Mehmet Paşa’nın
politik hırsı yüzünden hakkında padişaha olumsuz rapor verildi ve
dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanı üzerine 1554′te boynu
vurularak idam edildi. İdam edildiğinde 80 yaşının üzerinde olan Piri
Reis’in terekesine devletçe el konuldu. III. Deniz Seferi’nin başında
olan Seydi Ali Reis pek de büyük bir çatışma olmadan seferini
tamamladı.Gördüklerini Mir’at-ül Memalik adlı seyahatnamede topladı. Bu
seyahatname Osmanlıda’ki ilk seyahatname örneğidir.
Erdel Seferi1551′de Alman kuvvetleri Erdel’e girdi. Sultan, Alman
kuvvetlerinin Erdel’e girdiğine kani olunca Avusturya elçisinden durumu
sordurtarak onu haps ettirdiği gibi Rumeli Beylerbeyi Sokullu Mehmed
Paşa’yı Erdel üzerine yürümekle görevlendirmişti. 10 Temmuz 1551′de
Sofya’dan hareket eden Sokullu, bir müddet sonra 7 Eylül’de
Slankamen’den ayrılarak Beçe önlerine gelip burayı ele geçirir. Ayrıca,
Beçkerek ve Çanad’dan başka 12 kaleyi daha zapt ederek Osmanlı
hâkimiyetine katar. Lipva’yi da kolaylıkla ele geçirdikten sonra
Temeşvar’ı kuşatır. Fakat iklim şartlarının müsait olmaması üzerine
Belgrad’a döner. Kara Ahmet Paşa daha sonra Temeşvar’ı fetheder.
Sokullu Mehmed Paşa’nın çekilmesi üzerine Avusturya ordusu Erdel’e
girerek Lipva’yi geri aldığı gibi Segedin’i de muhasara eder. Bu sırada
Segedin sancakbeyi olan Mihal oğlu Hızır Bey’in iç kaleye kapanıp, Budin
Beylerbeyi olan Hadim Ali Paşa’yı keyfiyetten haberdar etmesi üzerine
Segedin önlerine gelen Ali Paşa, Avusturya ordusunu imha etmişti. İki
taraf arasındaki savaş 1562 yılına kadar sürer.Bu tarihte Ferdinand,
Busbecq adındaki elçisini anlaşmak üzere İstanbul’a gönderir. Yine bu
sırada Şarlken’in çekilmesinden dolayı Ferdinand beş seneden beri Alman
İmparatoru bulunuyordu. Böylece en son olarak Ferdinand, Erdel’den vaz
geçmiş ve eskisi gibi elinde bulunan Macaristan için 30.000 duka altını
kabul ile sekiz senelik bir barış imzalamıştı (1562).
Nahcivan SeferiSafeviler 1553 yılında tekrar saldırıya geçti ve
Erzurum’u kuşattı. Bunun üzerine 12. Seferini de (1553-1555)
Azerbaycan’a yaptı. Bu sefere Nahcivan Seferi de denir.1554 yılında
Osmanlı Ordusu Kars’a geldikten sonra, Erivan, Nahcivan ve Karabağ’ı
alarak yakıp yıkmıştı.Bunun üzerine Şah Tahmasp, o sırada ordusu ile
Amasya’ya dönmüş olan Kanuni Süleyman’a elçi göndererek mektupla barış
istemiştir. Şah, bu mektubunda Osmanlılara karşı dostluğunu belirttikten
ve Bağdat’ı Osmanlılara bıraktığını bildirdikten sonra, Azerbaycan
hacılarının, İslam’ın kutsal yerlerini ziyaret etmelerine izin
verilmesini diliyordu. Padişah verdiği cevapta Azerbaycan’ın İran’a
bırakıldığını ve istenilen iznin de verildiğini bildirmiş, Şah
tarafından bozulmadığı müddetçe, barışın devam edeceğini garanti
etmiştir.1555 yılında yapılan Amasya Antlaşması’na göre Tebriz
Azerbaycan’a Bağdat ve Gürcistan’ın bir bölümü Osmanlılar’a
bırakıldı.Osmanlı İmparatorluğu ile Safevi İmparatorluğu arasında
yapılan ilk yazılı antlaşmadır.Böylece sonuçlanmış olan İran Savaşları,
Osmanlı Devleti ‘ne Anadolu’nun savunulması bakımından önemli olan Doğu
Anadolu’yu kazandırmış ve Hint ticaret yolunun geçtiği Irak arazisinin
ele geçirilmesini sağlamıştır.
Şehzadelerin kavgası1553′de Şehzade Mustafa olayı yaşandı. Mustafa,
I. Süleyman’ın Mahidevran Sultan’dan olan ilk çocuğudur. Şehzade Mustafa
yetişkinliğe ulaşınca Osmanlı geleneğine uyarak Amasya’ya vali olarak
gönderildi. Yine gelenek olduğu üzere annesi Mahidevran Sultan da
oğluyla birlikte Amasya ‘ya gitti. Şehzade Mustafa’nın I. Süleyman’ın en
büyük oğlu olması ve sevilen bir şehzade olması nedeniyle babasından
sonra tahta çıkması bekleniyordu. Ancak Mustafa, İran Şahı Tahmasp’a
kendisinin veliaht olmasından dolayı padişah olacağına dair mektuplar
gönderdi. Osmanlı yöneticileri Mustafa’nın büyük tehlike haline
geldiğini savundu. Sonuçta Mustafa, 1553 yılında Ereğli ovasında
boğduruldu.
Bazı yazarlar Mustafa’yı, bazıları I. Süleyman’ı bir kısmı ise Hürrem
Sultan ve Damat Rüstem Paşa’yı eleştirir. Bu olaylardan bir süre sonra
ise Şehzade Bayezit ayaklandı ve sonra İran’a gitti. Şah ise barışı
bozmamak için şehzadeyi öldürttü. Bu olayda bazı yazarlar Şehzadeyi
haksız bulurken, bazı yazarlar II. Selim’i bazı yazarlar ise Safevi
Devleti’ni tahtta şehzade bırakmamak amacıyla komplo kurduğunu belirtir.
Cerbe Deniz Muharebesi1560 yılında Turgut Reis ve Piyale Paşa
komutasında Osmanlı donanması ile Andrea Doria komutasındaki çoğunluğunu
Haçlı askerlerinin oluşturduğu İspanyol donanması arasında yapılan
savaşı Osmanlı İmparatorluğu kazandı.Savaşda Haçlı donanmasının yarısı
batırıldı. Cerbe Muharebesi’nde Osmanlı Akdeniz’de hakimiyetinin
zirvesine çıkmıştır. Türklerin Akdeniz’deki yenilmezliği 1571 İnebahtı
Savaşı’na kadar devam etmiştir.
Malta KuşatmasıTrablusgarp ve Cezayir’in güvenliği için Malta’nın da
alınması gerekiyordu.1565 yılında Turgut Reis’in ve Piyale Paşa’nın
komutasındaki deniz askerleri (leventler) Malta Adası’nı kuşatma altına
aldı. Ancak kuşatma başarısızlıkla sonuçlandı ve Turgut Reis savaşta
aldığı darbe ile vefat etti.Ancak 1566 yılında I. Süleyman’ın vefatına
az kala Piyale Paşa komutasındaki gemiler Sakız Adası’nı
fethetmişlerdir.
Zigetvar SeferiAvusturya Arşidükü Maksimilyan’ın İstanbul
Antlaşması’nı bozması, vergisini ödememesi ve Erdel’e girmesi üzerine
Son seferini (13. seferi) de Zigetvar Beyi Zirini üzerine yaptı.Yaklaşık
1 ay süren kuşatma sonrası Zigetvar Osmanlı’ya katıldı.[105]Aslında
hedef Viyana’ydı. Ancak Sokullu Mehmet Paşa ordunun yetersiz olduğunu
düşündüğünden kale kuşatıldıktan sonra İstanbul’a geri döndü. Zigetvar
fethedilmeden bir gün önce, 6 Eylül 1566 tarihinde Süleyman vefat etti.
Savaş sırasında Kanuni’nin öldüğü askerlere söylenmedi. Bu durum
askerlerin moralinin bozulmaması için yapılmıştır. Süleyman’dan sonra
tahta II. Selim geçti.Sultan Süleyman saltanatında 9 sadrazam, 7 de
şeyhülislam ve 10 Kaptan-ı Derya görmüştür.
KapitülasyonlarKapitülasyon, bir ülkenin vatandaşı olan, ya da
olmayan kişilere ülkenin hükümdarı tarafından verilen ayrıcalık
hakkıdır. Tarihte kazandığı özel anlamla kapitülasyon, bir ülke
tarafından başka bir ülkenin vatandaşlarına verilen ticari ayrıcalıklar
bütünüdür.[14]İlk defa 1352′de Cenevizlilere verilen Kapitülasyonlar
daha sonra çeşitli devletlere verildi. Fransa’ya 1535 yılında Fransa ile
dostluk havası içerisinde iken Fransızların hazırladığı Kapitülasyon
taslağı Osmanlı padişahınca tasdik edilmemişti.Bu taslağa göre eşit
şartlar ve mütekabiliyet esası getiriliyordu. Halbuki Osmanlı Devleti
padişahın tek taraflı yemini “Ahdi” ile verildiğinden Ahidname diye
adlandırılmıştı ve her padişah değiştiğinde yenilenmesi gerekiyordu.
Resmen ilk Fransız Kapitülasyonu, Süleyman’ın ölümünden 3 yıl sonra 1569
yılında verildi.
I. Süleyman devrinde gelişmeler
Görsel sanatlar
Mimari eserler
I. Sultan Süleyman 46 yıl
saltanatta kaldı. I. Süleyman döneminde imar faaliyetleri devam etti ve
ilk iş olarak babası Yavuz Sultan Selim tarafından temelleri atılan
İstanbul Sultan Selim Camii’ni tamamladı. Bunun dışında vezirleri birçok
yerde adlarına camii, külliye, medrese, hamam ve vakıf yaptırdılar
(örn. Rüstem Paşa Camii, Çoban Mustafa Paşa Külliyesi, Bozöyük Kasım
Paşa Camii vb.) Bu dönemin en büyük mimarı Mimar Sinan olarak kabul
edilir. Sinan, Sultan Süleyman devri ve sonrasında 92 camii, 52 mescit,
57 medrese, 7 darül-kurra, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa (hastane), 5
su yolu, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 de hamam
olmak üzere 375 eser vermiştir.Ayrıca Süleyman, su yollarına önem vermiş
ve birçok eski barajdan İstanbul’a su getirtmiştir.Sultanın en önemli
yaptırdığı hayrı ise Süleymaniye Camii olarak kabul edilir.Hatta bu
camii ile ilgili olarak birçok rivayet mevcuttur. Bunun dışında Bizans
döneminde kalan çeşitli su kemerlerini çeşitli yollarla İstanbul’a
getirtti. Süleyman, mimariye çok önem veriyordu.
Ordunun durumu
Hazine
Kanuni Sultan Süleyman döneminde sadece Sivas Eyaleti’nde 20 milyon altın varken Avrupa’nın tüm altını 50 milyondu.
Kişiliği
Kanuni, başarılı bir asker, kudretli olarak kabul edilen bir
devlet adamı, eşine nadir rastlanan bir devlet teşkilatçısıydı. Kanuni
ünvanını kanunları yenileyip ek kanunlar yapıp, bunlara önem verdiği
için verildi.
Osmanlı’nın her çeşit yapılanması bu dönemde yükseldi. Ayrıca başarılı
bir şair olan I. Süleyman, Muhibbî veya vezin gereği nadiren de olsa
Muhib, Sultan Süleyman, Meftûnî, Âcizî mahlaslarını kullandığı hacimli
divanında tam 2779 adet gazel bulunmaktadır ki, Divan şairleri arasında
en fazla gazel yazmış olan Zâtî’nin bile ulaştığı gazel sayısı 1825′tir.
Kanuni böylece Divan edebiyatının gazel rekorunu kırmıştır.
I. Süleyman’ın en ünlü şiiri:
« Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Saltanat didükleri ancak cihan gavgasıdır
Olmaya baht u saadet dünyada vahdet gibi
Ko bu ıyş u işreti çün kim fenadur akıbet
Yâr-ı baki ister isen olmaya tâat gibi
Olsa kumlar sagışmca ömrüne hadd ü aded
Gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir saat gibi
Ger huzur itmek dilersen ey Muhibbî fârig ol
Olmaya vahdet cihanda kûşe-i uzlet gibi »
Muhibbî (I. Sultan Süleyman)
I. Süleyman, fermanlarının başında kendisini ve devletini daha çok
överdi. Çünkü Osmanlı Devleti çok güçlenmişti. Bir fermanının başlangıcı
buna örnektir;
“Ben ki Sultan-i salâtin-i zaman burhân-i havakın-i avân tâc-bahs-i
husrevân-i cihan zillullâhi’1-meliki’l-mennân Akdeniz’in ve Karadeniz’in
ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Şam ve Halep ve Karaman ve Rûm’un ve
vilâyeti-i Dulkadriye’nin ve Diyârbekir’in ve Azerbaycan ve Van’ın ve
Budun ve Tamisvar vilâyetlerinin ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medine’nin
ve Kudüs’ün ve Halilü’r-Rahmânin külliyen diyâr-i Arab’ın ve Yemen’in ve
Bağdad ve Basra ve Cezayir vilâyetlerinin ve dahi nice memleketlerin ki
âbâ-i kiram ve ecdâd-i izamim -enârallâhü berâhinehüm- kuvvet-i kahire
ile fetheyledikleri ve cenabı-i celalet-meâbim dahi tig-i âtes-bâr
simsîr-i zafernigârim ile fetheyledigim nice diyarın sultanı ve pâdişâhı
hazret-i Sultan Bâyezıd oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Şah
Hân’ım”
Ailesi
EşleriFülane Hatun:Şehzade Mahmud’un annesi
Hürrem Sultan:Kanuni nikahla almıştır. Ukrayna asıllıdır.4 Şehzade ve 1 Kadın Sultan’ın annesi
Mahidevran Sultan: Şehzade Mustafa’nın annesi
Gülfem Hatun: Şehzade Murad’ın annesi
Erkek çocukları
Şehzade Emirhan (1512-1533)
Şehzade Mahmud(1512-1521)
Şehzade Mustafa (1515-1553)
Şehzade Mehmed(1521-1543)
Şehzade Abdullah (1522-1524)
II. Selim(1524-1574)[121]
Şehzade Bayezid(1525-1562)
Şehzade Cihangir(1531-1553)
Kız çocuklarıMihrimah Sultan(1522-1578)
Raziye Sultan
Fatma Sultan
Doğum
ve ölüm tarihleri bilinmeyen Şehzade Ahmet,Şehzade Abdullah,Şehzade
Abdullah,Şehzade Mehmed adında oğulları olduğu bilinmektedir. Doğum ve
ölüm tarihi bilinmeyen Şehzade Mehmed bazı kaynaklara göre Hürrem
Sultan’ın oğludur ve küçük yaşta bir çocuk hastalığından ölmüştür.
kaynak: süper beyin dergisi