5 Nisan 2020 Pazar

Hürrem Sultan ve Kanuni Sultan Süleyman Aşkı



“Merdüm-i dideme bilmem ne füsun etti felek
Giryemi kıldı hûn eşkimi füzun etti felek
Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzan
Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek.”

Ülkeler Fatihi Kanuni Sultan Süleyman'ın gönlünü, Hürrem Sultan fethetti. Muhteşem Süleyman'ın, Hürrem Sultan'a aşkı, sevgili karısının kolları ve gözyaşları arasında ölmesine kadar sürdü ve ondan sonra da devam etti.
Onların aşkı, devlet erkinin üstünde bir aşktı. Kanuni, Hürrem'i tanıdığı günden beri cazibesine kapılmış, ona âşık olmuştu.
Rus asıllı olan bu cariye, Kanuni Sultan Süleyman'ın karısı olarak imparatorluk yönetimini etkilemiş, oğullarının taht mücadelesinde oynadığı rol, daha doğrusu oğlu II. Selim'i tahta geçirme çabası ile Osmanlı döneminin en güçlü kadınlarından biri olmuştur. Kanuni'nin aşırı güven ve sevgisini kazanarak, onun nikâhlı eşi olmuştur. Kanuni, çıktığı uzun seferler sırasında çok sevdiği Hürrem Sultan’a aşk şiirleriyle bezenmiş mektuplar göndermiştir.
“N’ola baksam şem’i hüsnüne gönül pervaneveş
Dostum sen şem olacak âşıkım pervanedir.
Gülşen-i hüsnünde dil mürgün yine saydetmeye
Zülfünün ağında Muhibbî hâli anın divanedir.”
Hürrem Sultan ise mektuplarına, “Hazret-i Sultanım” diye başlar ve saraydan, şehir ahalisinden yazmayı da ihmal etmez:
“Padişahım yine cariyenizi topraktan kaldırıp, tezkire gönderip, Mahmut Çelebi’den beş bin flori bağışlamışsınız. Bir günün için Allah’ın bin yardımı olsun. Şimdi benim sultanım, bu ne zahmet idi, kutsal bıyığınızın kılı bana beş bin floriden değerlidir. O bağış bize canımızdan fazla minnettir. Benim sultanım, ondan sonra şehir etrafından sorarsanız, şimdilik hastalık vardır.”
Hürrem Sultan’ın tarihte oynadığı rol, bu tatlı dil ile daha da anlaşılır hâle geliyor. Topkapı Müzesi arşivindeki mektuplar da bu aşkın kanıtlarından bazılarıdır.
“Sultanım, Padişahım;
Yüzümü yere koyup, mutluluk sığınağı ayağınızın topraklarınızı öptükten sonra, benim devletimin güneşi ve saadetimin sermayesi sultanım, eğer bu ayrılık ateşine yanmış, ciğeri kebap, sinesi harap, gözleri yaş dolu, gecesi gündüzü belirsiz olan, hasret deryasına gark biçare, aşkınız ile müptela, Ferhat ile Mecnun’dan beter şeyda kölenizi sorarsanız; ne zamandır ki sultanımdan ayrıyım, bülbül gibi ah u feryadım dinlemeyip, ayrılığınızdan dolayı öyle bir hâlim var ki Allah, kâfir olan kullarına dahi vermesin.
Benim devletim, benim sultanım, özellikle, bir buçuk ay olduğu hâlde sizden bir haber gelmemesi yüzünden, Allah biliyor ki hiçbir şekilde rahatlık yüzü görmeyip, gece gündüz ağlayıp, kendi hayatımdan el çekip, cihan gözüme dar oldu. Ne yapacağımı bilmeden ağlayıp gözyaşları içinde gözüm kapıları gözlerken, ol ferdü Rabbü’l Âlemin, âleme rahmet eden subhan-ı yezdan, cümle âleme inayet nazarın edip, fetih haberi ve müjdeli haberlerini yetiştirdi. Ve bu haberi işitince Allah biliyor ki benim padişahım, benim sultanım, ölmüş idim taze can buldum.
Benim sultanım, şehir hakkında soracak olursanız; şimdilik henüz hastalık devam etmektedir. Ancak önceki gibi değildir. İnşallah sultanım gelince, Allah’ın inayetiyle de geçer gider. Azizlerimiz, hazan yaprağı dökülünce geçer, derler.
Benim sultanım, sık sık mübarek mektubunuzu gönderirsiniz diye, tazarru ve iltimas ederim. Zira ki billah yalan değil, bir iki hafta geçip de ulak gelmezse âlem gulguleye gelir. Türlü türlü sözler söylenir. Yoksa sadece kendi nefsim için istediğimi sanmayın.
Hürrem”

Kanuni Sultan Süleyman’nın, eşi Hürrem Sultan’a yazdığı şiirlerden biri:
“Celîs-i halvetim, varım, habîbim mâh-ı tâbânım
Enîsim, mahremim, varım, güzeller şâhı sultânım.
Hayatım hâsılım,ömrüm, şarab-ı kevserim, adnim
Bahârım, behçetim, rûzum, nigârım verd-i handânım
Neşâtım,işretim, bezmim, çerâğim, neyyirim, şem'im
Turuncu u nâr u nârencim, benim şem'-i şebistânım
Nebâtım, sükkerim, gencim, cihân içinde bî-rencim
Azîzim, Yüsuf`um varım, gönül Mısr'ındaki hânım
Stanbûlum, Karaman'ım, diyâr-ı milket-i Rüm'um
Bedehşân'ım ve Kıpçağım ve Bağdâd'ım, Horasânım
Saçı mârım, kaşı yayım, gözü pür fitne, bîmârım
Ölürsem boynuna kanım, meded hey nâ-müselmânım
Kapında, çünki meddâhım, seni medh ederim dâim
Yürek pür gam, gözüm pür nem, Muhibbi'yim, hoş hâlim!”
(Benim birlikte olduğum, sevgilim, parıldayan ayım,
Can dostum, en yakınım, güzellerin şahı sultanım.
Hayatımın, yaşamımın sebebi Cennetim, Kevser şarabım
Baharım, sevincim, günlerimin anlamı, gönlüme nakşolmuş resim gibi sevgilim, benim gülen gülüm,
Sevinç kaynağım, içkimdeki lezzet, eğlenceli meclisim, nurlu parlak ışığım, meşalem.
Turuncum, narım, narencim, benim gecelerimin, visal odamın aydınlığı,
Nebatım, şekerim, hazinem, cihanda hiç örselenmemiş, el değmemiş sevgilim.
Gönlümdeki Mısır’ın Sultanı, Hazret-i Yusuf’um, varlığımın anlamı,
İstanbul’um, Karaman’ım, Bütün Anadolu ve Rum ülkesindeki diyara bedel sevgilim.
Değerli lal madeninin çıktığı yer olan Bedahşan’ım ve Kıpçak’ım, Bağdad’ım, Horasan’ım.
Güzel saçlım, yay kaşlım, gözleri ışıl ışıl fitneler koparan sevgilim, hastayım!
Eğer ölürsem benim vebalim senin boynunadır, çünkü bana eza ederek kanıma sen girdin, bana imdat et, ey Müslüman olmayan güzel sevgilim.
Kapında, devamlı olarak seni methederim, seni överim, sanki hep seni övmek için görevlendirilmiş gibiyim.
Yüreğim gam ile gözlerim yaşlarla dolu, ben Muhibbi’yim, sevgi adamıyım, bana bir şeyler oldu, sarhoş gibiyim. Bir hoş hâle geldim.)

0 yorum:

Yorum Gönder