“Merdüm-i dideme bilmem ne füsun etti felek
Giryemi kıldı hûn eşkimi füzun etti felek
Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzan
Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek.”
Ülkeler Fatihi Kanuni Sultan Süleyman'ın
gönlünü, Hürrem Sultan fethetti. Muhteşem Süleyman'ın, Hürrem Sultan'a aşkı,
sevgili karısının kolları ve gözyaşları arasında ölmesine kadar sürdü ve ondan
sonra da devam etti.
Onların aşkı, devlet erkinin üstünde bir
aşktı. Kanuni, Hürrem'i tanıdığı günden beri cazibesine kapılmış, ona âşık
olmuştu.
Rus asıllı olan bu cariye, Kanuni Sultan
Süleyman'ın karısı olarak imparatorluk yönetimini etkilemiş, oğullarının taht
mücadelesinde oynadığı rol, daha doğrusu oğlu II. Selim'i tahta geçirme çabası
ile Osmanlı döneminin en güçlü kadınlarından biri olmuştur. Kanuni'nin aşırı güven ve sevgisini kazanarak, onun
nikâhlı eşi olmuştur. Kanuni, çıktığı uzun seferler sırasında çok
sevdiği Hürrem Sultan’a aşk şiirleriyle bezenmiş mektuplar göndermiştir.
“N’ola
baksam şem’i hüsnüne gönül pervaneveş
Dostum
sen şem olacak âşıkım pervanedir.
Gülşen-i
hüsnünde dil mürgün yine saydetmeye
Zülfünün
ağında Muhibbî hâli anın divanedir.”
Hürrem Sultan ise mektuplarına, “Hazret-i Sultanım” diye başlar ve saraydan, şehir ahalisinden
yazmayı da ihmal etmez:
“Padişahım
yine cariyenizi topraktan kaldırıp, tezkire gönderip, Mahmut Çelebi’den beş bin
flori bağışlamışsınız. Bir günün için Allah’ın bin yardımı olsun. Şimdi benim
sultanım, bu ne zahmet idi, kutsal bıyığınızın kılı bana beş bin floriden
değerlidir. O bağış bize canımızdan fazla minnettir. Benim sultanım, ondan
sonra şehir etrafından sorarsanız, şimdilik hastalık vardır.”
Hürrem Sultan’ın tarihte oynadığı rol, bu tatlı dil
ile daha da anlaşılır hâle geliyor. Topkapı Müzesi arşivindeki mektuplar da bu
aşkın kanıtlarından bazılarıdır.
“Sultanım,
Padişahım;
Yüzümü
yere koyup, mutluluk sığınağı ayağınızın topraklarınızı öptükten sonra, benim
devletimin güneşi ve saadetimin sermayesi sultanım, eğer bu ayrılık ateşine
yanmış, ciğeri kebap, sinesi harap, gözleri yaş dolu, gecesi gündüzü belirsiz
olan, hasret deryasına gark biçare, aşkınız ile müptela, Ferhat ile Mecnun’dan
beter şeyda kölenizi sorarsanız; ne zamandır ki sultanımdan ayrıyım, bülbül
gibi ah u feryadım dinlemeyip, ayrılığınızdan dolayı öyle bir hâlim var ki
Allah, kâfir olan kullarına dahi vermesin.
Benim
devletim, benim sultanım, özellikle, bir buçuk ay olduğu hâlde sizden bir haber
gelmemesi yüzünden, Allah biliyor ki hiçbir şekilde rahatlık yüzü görmeyip,
gece gündüz ağlayıp, kendi hayatımdan el çekip, cihan gözüme dar oldu. Ne
yapacağımı bilmeden ağlayıp gözyaşları içinde gözüm kapıları gözlerken, ol
ferdü Rabbü’l Âlemin, âleme rahmet eden subhan-ı yezdan, cümle âleme inayet
nazarın edip, fetih haberi ve müjdeli haberlerini yetiştirdi. Ve bu haberi
işitince Allah biliyor ki benim padişahım, benim sultanım, ölmüş idim taze can
buldum.
Benim
sultanım, şehir hakkında soracak olursanız; şimdilik henüz hastalık devam etmektedir.
Ancak önceki gibi değildir. İnşallah sultanım gelince, Allah’ın inayetiyle de
geçer gider. Azizlerimiz, hazan yaprağı dökülünce geçer, derler.
Benim
sultanım, sık sık mübarek mektubunuzu gönderirsiniz diye, tazarru ve iltimas
ederim. Zira ki billah yalan değil, bir iki hafta geçip de ulak gelmezse âlem
gulguleye gelir. Türlü türlü sözler söylenir. Yoksa sadece kendi nefsim için
istediğimi sanmayın.
Hürrem”
Kanuni Sultan Süleyman’nın, eşi Hürrem Sultan’a yazdığı
şiirlerden biri:
“Celîs-i
halvetim, varım, habîbim mâh-ı tâbânım
Enîsim,
mahremim, varım, güzeller şâhı sultânım.
Hayatım
hâsılım,ömrüm, şarab-ı kevserim, adnim
Bahârım,
behçetim, rûzum, nigârım verd-i handânım
Neşâtım,işretim,
bezmim, çerâğim, neyyirim, şem'im
Turuncu
u nâr u nârencim, benim şem'-i şebistânım
Nebâtım,
sükkerim, gencim, cihân içinde bî-rencim
Azîzim,
Yüsuf`um varım, gönül Mısr'ındaki hânım
Stanbûlum,
Karaman'ım, diyâr-ı milket-i Rüm'um
Bedehşân'ım
ve Kıpçağım ve Bağdâd'ım, Horasânım
Saçı
mârım, kaşı yayım, gözü pür fitne, bîmârım
Ölürsem
boynuna kanım, meded hey nâ-müselmânım
Kapında,
çünki meddâhım, seni medh ederim dâim
Yürek
pür gam, gözüm pür nem, Muhibbi'yim, hoş hâlim!”
(Benim birlikte olduğum, sevgilim,
parıldayan ayım,
Can dostum, en yakınım, güzellerin
şahı sultanım.
Hayatımın, yaşamımın sebebi
Cennetim, Kevser şarabım
Baharım, sevincim, günlerimin
anlamı, gönlüme nakşolmuş resim gibi sevgilim, benim gülen gülüm,
Sevinç kaynağım, içkimdeki lezzet,
eğlenceli meclisim, nurlu parlak ışığım, meşalem.
Turuncum, narım, narencim, benim
gecelerimin, visal odamın aydınlığı,
Nebatım, şekerim, hazinem, cihanda
hiç örselenmemiş, el değmemiş sevgilim.
Gönlümdeki Mısır’ın Sultanı,
Hazret-i Yusuf’um, varlığımın anlamı,
İstanbul’um, Karaman’ım, Bütün
Anadolu ve Rum ülkesindeki diyara bedel sevgilim.
Değerli lal madeninin çıktığı yer
olan Bedahşan’ım ve Kıpçak’ım, Bağdad’ım, Horasan’ım.
Güzel saçlım, yay kaşlım, gözleri
ışıl ışıl fitneler koparan sevgilim, hastayım!
Eğer ölürsem benim vebalim senin
boynunadır, çünkü bana eza ederek kanıma sen girdin, bana imdat et, ey Müslüman
olmayan güzel sevgilim.
Kapında, devamlı olarak seni
methederim, seni överim, sanki hep seni övmek için görevlendirilmiş gibiyim.
Yüreğim gam ile gözlerim yaşlarla
dolu, ben Muhibbi’yim, sevgi adamıyım, bana bir şeyler oldu, sarhoş gibiyim.
Bir hoş hâle geldim.)
0 yorum:
Yorum Gönder